İsveç: Malmö, Lund ve Göteborg Üzerine
İsveç, “İşte dünyanın en yaşanılası 10 ülkesi!” başlıklı haberlerin
tartışmasız isimlerinden. Eğer ideal yaşam diye bir şey varsa, bunu
gerçekleştirmek, oralara bir yerlere gittiğiniz takdirde mümkünmüş gibi
geliyor insana. En azından bende bıraktığı izlenim buydu. O yüzden, Nilay Kılınç
ile gerçekleştirdiğimiz bu röportaj, benim tüm merakımı giderip yerini
en yakın zamanda İsveç’i ziyaret etme isteğine bıraktı. Nilay, her şeyi o
kadar güzel anlatıp detaylandırdı ki, Halkalı Çöplüğü’nü bu şekilde
anlatsa, oraya da ilgi göstermeye başlardım herhalde. Okumaktan
inanılmaz keyif alacağınız bir söyleşi olduğunu düşünüyorum, ve İsveç’e
özel bir ilginiz varsa, Nilay’ın bloguna da kesinlikle göz atmanızı tavsiye ediyorum.
Neden İsveç’i tercih ettin? İş ya da okul ile alakalı mı, yoksa kişisel tercihin mi?
İsveç’e gelmemin arkasında esrarengiz olaylar var! Henüz okuma yazma bilmiyorken, babama ait Kanada ile ilgili bir kitapta doğa resimlerine bakıp, “geyiklerin, göllerin olduğu, sürekli kar yağan bir yerde yaşasak keşke…” diye düşünürdüm. Daha sonraları bir Finlandiya romantisizmi başladı ve liseye geldiğimde artık Finlandiya, aile ve arkadaşlar tarafından benle özleştirilen bir ülke olmuştu. Kalevala başucu kitabımdı; Fin folklorik müzikleri dinler, metal gruplarını takip ederdim. Bu dönemde genel olarak tüm İskandinavya ülkelerinin edebiyat ve sanatıyla ilgilenmeye başladım. Üniversite yıllarımda İsveç ve Danimarka’nın göç politikalarıyla haşır neşir oldum. Bu konuları incelerken İsveç’in yüksek lisans için uygun bir ülke olduğuna karar verdim. Doğa dostu, kadın ve LGBT hakları savunucusu, bilim düşkünü İsveç! Sürekli gelişmeye çabalayan bir ülkede okumak beni ideallerim doğrultusunda besler diye düşünüp Lund Üniversitesi’nde Avrupa Çalışmaları yüksek lisansına başladım. Aynı zamanda Malmö Üniversitesi’nde göç üzerine çalışıyordum. An itibariyle yine aynı alanda, bu sefer Göteborg’daki bir akademik projede araştırma asistanı olarak çalışyorum. İki buçuk senedir İsveç’te olmama rağmen Finlandiya’ya hiç gitmedim. Ben insiyatif almadan, olayların beni oraya sürüklemesini bekliyorum, Finlandiya konusunda çok romantiğim. En nihayetinde çocukluk aşkım!
Hayatını Malmö, Lund ve Göteborg üçlüsü arasında geçiriyorsun. Bu üç şehri birer kelimeyle tarif edecek olsan, hangi sözcükleri seçerdin?
Malmö için falafel, Lund için bisiklet, Göteborg için müzik diyorum. İlk çağrışımlar bunlar oldu…
Peki, hayatının sonuna kadar bu üç şehirden birinde yaşayacak olsan, hangisini tercih edersin? Ve neden?
Lund’un benim neznimde yeri ayrı olmasına rağmen Göteborg’u tercih ederim. Göteborg, Malmö ve Lund ile kıyasladığımda bana daha bir “İsveç kenti” hissi veriyor. Aynu zamanda Göteborg İstanbul’u anımsatıyor bana. Deniz kokusu, balık kokusu, köprü, hareketlilik, şehirdeki tezatlıklar… Lund, öğrenciler için biçilmiş kaftan fakat üniversite ile ilişiğiniz kesildiğinde çok sıkıcı bir yer haline geliyor çünkü bütün şehir öğrenciler üzerine kurulu. Eğer öğrenci değilseniz gidebileceğiniz bar sayısı bir elin parmaklarını geçmez, sinema deseniz iki tane var, ev bulmanız zorlaşır. Öğrenci kulüpleri Lund’un dinamosu ve onlara erişiminiz olmadığı sürece emekli hayatı yaşamaya mahkumsunuz. Malmö, Lund’a göre daha hareketli ve çeşitliliğin daha fazla olduğu bir yer. Lund’daki etnik çeşitlilik sadece üniversite kaynaklıyken, Malmö dünyanın her yerinden farklı etnik gruplara ev sahipliği yapıyor ve bu da Malmö’yü daha renkli bir şehir haline getiriyor. Malmö, bu üç şehir arasında en ucuza yaşayabileceğiniz şehir ayrıca. Kopenhag’a yakın olması da cabası! Fakat yine de küçük bir şehir ve bir sene sonunda orada da başa sarıyorsunuz.
Biliyorsun, biz önyargılı milletiz. İsveç deyince aklımıza soğuk geliyor. Hava gerçekten de hayatı olumsuz yönde etkileyecek kadar soğuk oluyor mu?
Ben buraya soğuğu için geldim ama aradığımı bulamadım. Lund ve Malmö güneyde olduğundan kar pek nadir yağar, havanın da -10’dan aşağısına düştüğünü görmedim. Hatta kar yağdığında trenler gecikir, kuzeydekiler de bu sebeple güneyle dalga geçer. Sürekli yağan yağmur ve gri gökyüzü Amsterdam, Berlin ya da Londra’dan farklı değil. İsveç’in kuzeyindeki şehirlere gittiğimde tam da istediğim havayı buldum. Kar her yeri aydınlatıyordu ve kuru soğukta daha az üşüdüğümü farkettim. Güneyin nemli ve rüzgarlı havasında ne giyerseniz giyin soğuk kemiklerinize işliyor, fakat kuzeyde sıkı giyinirseniz kesinlikle üşümüyorsunuz. İstanbul standartlarına göre hava tabii ki oldukça sert. Kışın rüzgara karşı savaşı kaybedip bisikleti yan yatan çocuk ve yaşlılar görebilirsiniz. Ben artık İstanbul ziyaretlerimde mont taşımıyorum, gerçekten de İsveç’ten sonra çok sıcak geliyor.
Pahalı bir ülke mi? Bunu sorarken sokakta aldığın suyun fiyatından, ödediğin kiraya ya da marketten aldığın peynire kadar birçok konuyu göz önünde bulundurarak soruyoruz tabi. (gördüğün gibi büyük bir merak içindeyiz)Nasıl bir bütçe oluşturdun? Bize günlük hayattan biraz örnek vererek anlatabilir misin?
Neden İsveç’i tercih ettin? İş ya da okul ile alakalı mı, yoksa kişisel tercihin mi?
İsveç’e gelmemin arkasında esrarengiz olaylar var! Henüz okuma yazma bilmiyorken, babama ait Kanada ile ilgili bir kitapta doğa resimlerine bakıp, “geyiklerin, göllerin olduğu, sürekli kar yağan bir yerde yaşasak keşke…” diye düşünürdüm. Daha sonraları bir Finlandiya romantisizmi başladı ve liseye geldiğimde artık Finlandiya, aile ve arkadaşlar tarafından benle özleştirilen bir ülke olmuştu. Kalevala başucu kitabımdı; Fin folklorik müzikleri dinler, metal gruplarını takip ederdim. Bu dönemde genel olarak tüm İskandinavya ülkelerinin edebiyat ve sanatıyla ilgilenmeye başladım. Üniversite yıllarımda İsveç ve Danimarka’nın göç politikalarıyla haşır neşir oldum. Bu konuları incelerken İsveç’in yüksek lisans için uygun bir ülke olduğuna karar verdim. Doğa dostu, kadın ve LGBT hakları savunucusu, bilim düşkünü İsveç! Sürekli gelişmeye çabalayan bir ülkede okumak beni ideallerim doğrultusunda besler diye düşünüp Lund Üniversitesi’nde Avrupa Çalışmaları yüksek lisansına başladım. Aynı zamanda Malmö Üniversitesi’nde göç üzerine çalışıyordum. An itibariyle yine aynı alanda, bu sefer Göteborg’daki bir akademik projede araştırma asistanı olarak çalışyorum. İki buçuk senedir İsveç’te olmama rağmen Finlandiya’ya hiç gitmedim. Ben insiyatif almadan, olayların beni oraya sürüklemesini bekliyorum, Finlandiya konusunda çok romantiğim. En nihayetinde çocukluk aşkım!
Hayatını Malmö, Lund ve Göteborg üçlüsü arasında geçiriyorsun. Bu üç şehri birer kelimeyle tarif edecek olsan, hangi sözcükleri seçerdin?
Malmö için falafel, Lund için bisiklet, Göteborg için müzik diyorum. İlk çağrışımlar bunlar oldu…
Peki, hayatının sonuna kadar bu üç şehirden birinde yaşayacak olsan, hangisini tercih edersin? Ve neden?
Lund’un benim neznimde yeri ayrı olmasına rağmen Göteborg’u tercih ederim. Göteborg, Malmö ve Lund ile kıyasladığımda bana daha bir “İsveç kenti” hissi veriyor. Aynu zamanda Göteborg İstanbul’u anımsatıyor bana. Deniz kokusu, balık kokusu, köprü, hareketlilik, şehirdeki tezatlıklar… Lund, öğrenciler için biçilmiş kaftan fakat üniversite ile ilişiğiniz kesildiğinde çok sıkıcı bir yer haline geliyor çünkü bütün şehir öğrenciler üzerine kurulu. Eğer öğrenci değilseniz gidebileceğiniz bar sayısı bir elin parmaklarını geçmez, sinema deseniz iki tane var, ev bulmanız zorlaşır. Öğrenci kulüpleri Lund’un dinamosu ve onlara erişiminiz olmadığı sürece emekli hayatı yaşamaya mahkumsunuz. Malmö, Lund’a göre daha hareketli ve çeşitliliğin daha fazla olduğu bir yer. Lund’daki etnik çeşitlilik sadece üniversite kaynaklıyken, Malmö dünyanın her yerinden farklı etnik gruplara ev sahipliği yapıyor ve bu da Malmö’yü daha renkli bir şehir haline getiriyor. Malmö, bu üç şehir arasında en ucuza yaşayabileceğiniz şehir ayrıca. Kopenhag’a yakın olması da cabası! Fakat yine de küçük bir şehir ve bir sene sonunda orada da başa sarıyorsunuz.
Biliyorsun, biz önyargılı milletiz. İsveç deyince aklımıza soğuk geliyor. Hava gerçekten de hayatı olumsuz yönde etkileyecek kadar soğuk oluyor mu?
Ben buraya soğuğu için geldim ama aradığımı bulamadım. Lund ve Malmö güneyde olduğundan kar pek nadir yağar, havanın da -10’dan aşağısına düştüğünü görmedim. Hatta kar yağdığında trenler gecikir, kuzeydekiler de bu sebeple güneyle dalga geçer. Sürekli yağan yağmur ve gri gökyüzü Amsterdam, Berlin ya da Londra’dan farklı değil. İsveç’in kuzeyindeki şehirlere gittiğimde tam da istediğim havayı buldum. Kar her yeri aydınlatıyordu ve kuru soğukta daha az üşüdüğümü farkettim. Güneyin nemli ve rüzgarlı havasında ne giyerseniz giyin soğuk kemiklerinize işliyor, fakat kuzeyde sıkı giyinirseniz kesinlikle üşümüyorsunuz. İstanbul standartlarına göre hava tabii ki oldukça sert. Kışın rüzgara karşı savaşı kaybedip bisikleti yan yatan çocuk ve yaşlılar görebilirsiniz. Ben artık İstanbul ziyaretlerimde mont taşımıyorum, gerçekten de İsveç’ten sonra çok sıcak geliyor.
İsveç
dünya çapında refah seviyesi en yüksek ülkelerden biri olarak kabul
ediliyor. Orada yaşayan biri olarak, yaşam koşullarının daha iyi
olduğunu, Türkiye’ye kıyasla farklı olduğunu hissediyor musun?
İsveç’te kalmayı istememin temel sebebi yüksek yaşam kalitesidir.
Toplu taşıma her zaman iyi işler, sokaklar temizdir, sağlık sistemi sizi
yarı yolda bırakmaz, hava ve su bedavadır ve en önemlisi de bütün
sistem sizin kendinize ve ailenize zaman ayırabileceğiniz şekilde
düzenlenmiştir. Türkiye’de ne kadar zengin olursanız olun, o Porsche’yle
iki saat trafikte kalacaksınız kaçarı yok. İsterseniz en güzel köşkte
yaşayın, kaldırımlarınız yine bozuk olacak. En iyi restauranttan eve
dönüşte taksiciye sigara uyarısında bulunun, adam yine bildiğini
okuyacak. İşten eve sekizde varan insanın nasıl bir sosyal hayatı
olabilir? O yüzden herkes eve döndüğünde yemek yiyip, dizi izliyor.
Türkiye’de yaşam kalitesi paraya endeksleniyor, halbuki yaşam kalitesi
insanların en basit ihtiyaçlarını sorunsuz giderebilmesiyle ilgili.
İsveç’te suyu musluktan içersiniz, Türkiye hesapta su kaynaklarının bol
olduğu bir yer iken, suyu plastik tüplerde alıyorsunuz. Yürümek, koşmak
isteseniz bunları yapabileceğiniz düzgün yollar yok, ki yol olsa dahi
insanlar size aklınızı kaçırmışsınız gibi bakıyorlar. İsveç’ten
İstanbul’a ziyarete geldiğimde nefes darlığı çekiyorum çünkü İstanbul’un
havası boğazımı yakıyor. Bu bahsettiklerim basit ve temel ihtiyaçlar
ama maalesef Türkiye böylesine basit gereksinimleri bile karşılamayan
bir yer. İyi örnekler yok değil, mesela Eskişehir bisiklet ve yürüyüş
yolları, müze ve sanat evleri, mimari yapılarıyla yaşanılabilecek bir
şehir.Pahalı bir ülke mi? Bunu sorarken sokakta aldığın suyun fiyatından, ödediğin kiraya ya da marketten aldığın peynire kadar birçok konuyu göz önünde bulundurarak soruyoruz tabi. (gördüğün gibi büyük bir merak içindeyiz)Nasıl bir bütçe oluşturdun? Bize günlük hayattan biraz örnek vererek anlatabilir misin?
Yorumlar
Yorum Gönder